Kamu hukuku kaça ayrılır? “Sınırları çizip geçmek” kolaycılığına meydan okuyan bir yazı
Şunu en baştan söyleyeyim: “Kamu hukuku kaça ayrılır?” sorusuna tek bir doğru sayı aramak, hukuku ezbere indirgeyen konforlu bir tuzak. Üniversite amfisinde işe yarayan bu şablon, gerçek hayatta iktidarın kullanımını, idarenin iç içe geçmiş işlemlerini ve yurttaşın kırılgan haklarını açıklamakta çoğu kez yetersiz kalıyor. Bu yazı tartışma çıkarsın istiyorum: Kamu hukukunu kaç parçaya bölmenin bize somut bir faydası var mı, yoksa görmemiz gereken çatlakları mı kapatıyor?
Klasik cevap: Anayasa Hukuku, İdare Hukuku, Ceza Hukuku, Vergi (Mali) Hukuku, Devletler Umumî (Uluslararası Kamu) Hukuku; çoğu listede bunlara yargılama/usul dalları (Ceza Muhakemesi, İdari Yargılama) da eklenir.
Klasik tablo: Kamu hukuku kaça ayrılır?
Elinizdeki çoğu ders kitabı kamu hukukunu şu başlıklarda toplar:
- Anayasa Hukuku: İktidarın kaynağı, organların yetkileri, temel hakların güvenceleri.
- İdare Hukuku: İdarenin işlem ve eylemleri, kamu hizmeti, kamu gücü ayrıcalıkları, idari sorumluluk.
- Ceza Hukuku: Suç ve yaptırım düzeni; devletin cezalandırma tekeli.
- Vergi/Mali Hukuk: Kamu gelirlerinin toplanması, bütçe ve harcama disiplini.
- Uluslararası Kamu Hukuku: Devletler ve uluslararası örgütler arası normatif düzen.
- Usul Dalları: Ceza Muhakemesi ve bazı yaklaşımlarda İdari Yargılama/Hukuk Yargılama; kamu gücünün yargısal kullanılma biçimleri.
Güzel, düzenli, sınava uygun… ama eksik. Çünkü bu liste, iktidar tekniklerinin güncel çeşitliliğini ve hibrit alanları görünmez kılıyor.
Bu ayrım neden sorunlu? (Ve neden sizi ilgilendiriyor?)
1) Kamu/özel dikotomisi kırılgan
Ayırıcı ölçüt diye öğretilen “tarafların eşitliği” ve “kamu gücünün üstünlüğü” pratikte bulanık. Devlet, özel hukuk sözleşmesi yaparak da kamu amacı güdebiliyor; kamu şirketleri tekelleşirken özel hukuk kisvesi altında kamu etkisi yaratabiliyor. Peki bu işlemleri hangi kefeye koyacağız?
2) Hibrit alanlar şablon dışına taşıyor
- Çevre ve iklim hukuku: Hem idare hukuku araçlarını kullanıyor hem de ceza, vergi ve uluslararası yükümlülüklerle iç içe.
- Kişisel veriler ve dijital düzen: İdari yaptırımlar, ceza riskleri ve özel aktörlerin gücü aynı denklemde.
- Sosyal güvenlik ve rekabet: Kamu yararı söylemiyle özel aktörler üzerinde yoğun müdahale; ama araçlar karma.
Bu alanlar, “kaç dal” sorusunu anlamsızlaştıracak kadar geçirgen.
3) Usul-öz ilişkisinde makyaj etkisi
“Usul hukuku teknik detaydır” yaklaşımı, kamu gücünün nasıl kullanıldığını ikinci plana atar. Oysa erişilebilir yargı, yürütmenin denetimi ve hak arama yolları, kamu hukukunun kalbidir. Usulü tali saymak, hak kaybını normalleştirir.
4) Güç sosyolojisi yok sayılıyor
Listeler normu anlatır; gücün kimde temerküz ettiğini, hangi toplumsal grupların daha kırılgan olduğunu pek anlatmaz. “Kaça ayrılır?” sorusu, sınıfsal ve mekânsal adaletsizliği perdeleyen steril bir dil üretir.
Sınır vakaları: Ezberin tökezlediği yerler
Kamu ihaleleri ve kamu-özel işbirliği
İhale hukuku idare hukukudur; peki sözleşmenin icrası ticari uyuşmazlığa dönüştüğünde ne olacak? Kamu gücü üstünlüğü sürüyor mu, yoksa özel hukuk ilkeleri mi ağır basıyor?
Vergi teşvikleri ve regülasyon
Vergi yalnızca gelir toplama değildir; davranış mühendisliğidir. Karbon vergisi mi, sübvansiyon mu, idari yaptırım mı? Aynı amaca giden farklı araçlar farklı “dallara” mı yayılıyor, yoksa tek bir kamu politikası mantığına mı?
Uluslararası kamu hukukunun içselleşmesi
İnsan hakları sözleşmeleri iç hukuka girince anayasal yorum değişiyor. Bu geçişi “başka dalın konusu” diyerek kenara itemezsiniz.
Daha dürüst bir çerçeve mümkün: İşlevsel sınıflandırma
“Kaça ayrılır?” saymacılığını bırakıp, kamu hukukunu işlevine göre yeniden düşünelim:
- Gücü Kurma ve Sınırlama: Anayasa, temel haklar, olağanüstü hâl rejimleri. Soru: Sınır çiziyor muyuz, yoksa istisnayı kural mı yapıyoruz?
- Hizmeti Örgütleme ve Düzenleme: İdare, sektör regülasyonu, rekabet ve tüketici koruma. Soru: Kamu hizmeti mi, piyasa hakemi mi, her ikisi mi?
- Kaynak Toplama ve Dağıtma: Vergi, bütçe, sosyal yardımlar. Soru: Vergi adaleti olmadan hak eşitliği olur mu?
- Davranışı Yaptırımla Biçimlendirme: Ceza hukuku, idari yaptırımlar. Soru: Cezalandırma yerine onarıcı adalet mümkün mü?
- Çok Düzlemli Yönetişim: Uluslararası/üst-ulusal normlar, yerel yönetimler. Soru: Egemenlik söylemi, pratikte yetki paylaşımını gizleyen bir maske mi?
- Hak Arama ve Denetim Mekanizmaları: Yargılama usulleri, ombudsmanlık, bilgi edinme, sayıştay denetimi. Soru: Usul, hakkın kendisi kadar güçlü mü?
Bu çerçeve, güncel ihtilafları tek tek “hangi dala girer” tartışmasından kurtarıp, ikame edilebilir araçlar ve etki analizi üzerinden tartışmaya açar.
Provokatif sorular: Tartışmayı büyütelim
- Kamu hukuku kaça ayrılır? demek yerine, hangi iktidar tekniği hangi hakkı nasıl etkiliyor diye sormaya hazır mıyız?
- İdari yaptırımların genişlemesi, ceza hukukunun güvencelerini by-pass eden bir “gölge ceza hukuku” mu yaratıyor?
- Vergi harcaması (istisna/teşvik) ile doğrudan harcama arasında demokratik hesap verebilirlik farkı varsa, neden aynı şeffaflık standartlarını uygulamıyoruz?
- Uluslararası normlara “egemenlik” itirazı yükselirken, çok uluslu platformların fiilî regülasyonu kimin hukukuna tabi?
Son söz: Ezber değil, amaç odaklı hukuk
Elbette bir tasnif gerekir; ama tasnifi putlaştırmak, kamu hukukunun gerçek işlevini—gücü meşrulaştırmak değil, sınırlandırmak—görmezden gelmektir. Kamu hukuku kaça ayrılır sorusuna ezber değil, neden ayrılır, kimi korur, hangi araçla nasıl sonuç üretir diye cevap verelim. Çünkü yurttaşın karşılaştığı sorun, kitabın “beşinci başlık” mı “altıncı başlık” mı olduğunda değil; haklarını aradığında kapının açılıp açılmadığında düğümleniyor. Tartışmayı burada büyütelim: Sizin deneyiminizde, ezber liste mi açıklayıcı, yoksa işlevsel okuma mı?